Bu bir The Washington Post haberidir :
Türkiye muhalefetinin Erdoğan’ı yenme şansı var. Kolay olmayacak.

İSTANBUL — 6 Şubat’ta Türkiye’yi vuran yıkıcı deprem ülkeyi birleştirebilirdi. Bunun yerine, ülke içinde en az 46.000 kişinin hayatını kaybettiği felaket, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile muhalifleri arasındaki siyasi uçurumu genişletiyor. Genel seçimlere sadece dokuz hafta kala Erdoğan, kötü yönetim ve yanlış yönlendirilmiş merkezileşmeye yönelik bir halk öfkesi dalgasıyla karşı karşıya.
20 yıllık iktidardan sonra, Erdoğan depremle çok zayıfladı. Muhalefetin sonunda onu yenme şansı var. Ancak bunun kolay olacağını düşünmemeliler.
6 Mart’ta muhalefet partileri, laik Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı 74 yaşındaki Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında toplanma kararı aldıklarını açıkladılar. Erdoğan’ın eski yol arkadaşları Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun da yer aldığı muhalefet koalisyonu, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etme sözü vererek kapsamlı bir reform gündemi hazırladı.
Kılıçdaroğlu ile yıllar boyunca yaptığım sohbetlerde onun düşünceli bir lider ve gerçek bir demokrat olduğunu gördüm. Özel olarak karizmatik değil ama geniş çapta dürüst olarak görülüyor ki yolsuzluğun bu kadar kalıcı bir sorun olduğu bir ülkede çok önemli olan bir şey. Kılıçdaroğlu liderliğindeki koalisyon şu anda anketlerde önde gidiyor.
Geçen ay meydana gelen deprem kesinlikle Erdoğan’ın rakiplerinin şansını artırdı. Türkler, cumhurbaşkanının politikalarının felaketin etkilerini nasıl şiddetlendirdiğini görebiliyor. Cumhurbaşkanı’nın Türk toplumuyla yaptığı ‘zenginlik, iyi yönetim ve küresel prestij vaadine dayanan otoriterlik pazarlığı’ harabeye dönmüş durumda. Ama onu neyle değiştirmeli?
Muhalefetin önündeki zorluk, Türk vatandaşlarını ülkedeki tek adam rejimini ortadan kaldırırken iyi yönetim sağlayabileceklerine ikna etmek olacak. Kolay olmayacak. 2017’de Erdoğan, daha verimli bir hükümet sözü vererek anayasa referandumunda gücünü pekiştirdi. Şimdi, onun hiper-merkezi yaklaşımının, herkesin hayal ettiğinden daha fazla işlev bozukluğu yarattığı ortaya çıktı. Devlet kurumları, tepedeki adamdan tek kelime etmeden karar almayan beceriksiz kralcılarla dolu. İnşaat odaklı büyüme, çürümüş bir patronaj sistemi yarattı. Afet yardım kuruluşu AFAD da dahil olmak üzere kurumların içi boşaltıldı. Türk Kızılayı bir zamanlar kriz zamanlarında güvenilir bir yardımcı olarak ün yapmıştı. Şimdi, skandal ve kötü yönetime saplanmış durumda.
Ancak başkanı yenmek kolay olmayacak. Erdoğan, gücün en önemli kaldıraçlarının birçoğunu hâlâ elinde tutuyor. Kürt lider Selahattin Demirtaş veya İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi kilit muhalefet figürleri ya hapiste çürüyor ya da haklarında davalar var. Hükümet, Erdoğan’ın tabanını sağlamlaştırmayı amaçlayan sübvansiyonlar ve yardımlar dağıtıyor. Böylece medyayı ve adalet sistemini kontrol ediyor.
Türk vatandaşları da dünyadaki yerlerini önemserler. “Dışarıdan nasıl görünüyoruz?” ve “Pakistan’a benziyor muyuz?” diye bir adam bana sordu. Türkler kendilerini yükselen bir güç olarak görmeye alışmışlardı. Bu son felaketten önce bile, Erdoğan’ın kötü ekonomi yönetimi devlet maliyesini sarsmıştı ve para birimini aşağı yönlü bir sarmala göndermişti; şimdi, depremin şoku bu yüklere ekleniyor.
Üst düzey bir muhalefet figürü bana, hükümetin; seçmenlerini statükoda kalmaya ikna etmek istikrarsızlık tohumları ekebileceği ihtimalinden koalisyon liderlerinin endişe duyduklarını söyledi. 2015’teki bir önceki genel seçimlerden bahsediyordu; öncesinde, seçmenleri istikrar adına Erdoğan’a dönmeye ikna eden bir dizi gizemli terör saldırısı ve entrika vardı.
14 Mayıs genel seçimleri Türkiye’ye gerçek bir değişim şansı sunuyor.
Son günlerde konuştuğum insanlar çocukları için, gelecek hakkında, birçok bilim adamının İstanbul’u vurmasının muhtemel olduğunu söylediği olası bir deprem hakkında kızgın ve endişeliydi. Seçimlere umutla ama aynı zamanda endişeyle bakıyorlar.
Deprem, Erdoğan ve başkanlık sisteminin Türkiye’yi içeriden aşındırdığını canlı bir şekilde gösterdi. Muhalefet kazanmayı hak ediyor ama kazansa bile bu, hikayenin sonu değil. Erdoğan sahneyi terk etse bile Türkiye’nin yerleşik sorunlarını çözmek zor olacak.
Halkın öfkesinden ve demokrasi vaadinden yararlanmak yeterli olmayabilir. Seçimler yaklaşırken muhalefetin vatandaşları, Erdoğan’ın tek adam rejiminden sonra daha güvenli ve daha iyi bir Türkiye sağlayabileceğine ikna etmesi gerekiyor.