Uzmanlar, bu ay yapılacak seçimler öncesinde hükümet harcamalarındaki artış ve ülkenin para birimi üzerindeki baskının önümüzdeki aylarda ekonomiyi vurabileceğini söylüyor.

Türkiye’de enflasyon yüzde 44 ile inatçı seyrini sürdürüyor. Tüketiciler, aylar geçtikçe maaşlarının giderek daha az yiyecek satın aldıklarını gördüler. Şimdi ise hükümetin cömertliği ve para birimini destekleme çabaları ekonomik büyümeyi tehdit ediyor ve ülkeyi resesyona itebilir.
Pazar günü cumhurbaşkanlığı için yapılacak ikinci tur seçimini kim kazanırsa kazansın, zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya kalacak. Özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalması durumunda bu durum daha da karmaşık bir hal alacaktır çünkü Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlamaya yönelik politikaları sorunları daha da derinleştirdi.
Dış İlişkiler Konseyi’nde küresel ticaret ve finans uzmanı olan Brad W. Setser, “Son birkaç çeyrekteki nispeten güçlü ekonomi, sürdürülemez politikaların ürünüydü, bu nedenle büyük olasılıkla bir daralma veya resesyon yaşanacak” dedi.
Yerel para birimi için “Lira değer kaybettiğinde çalışan Türkler kendilerini daha yoksul hissedecek” dedi Setser ve “İnsanlar iş bulmakta ve geçimlerini sağlayacak bir maaş almakta zorlanacaklar.” diye ekledi.

Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan Türkiye’deki ekonomik çalkantılar, ülkenin geniş küresel ticari ilişkiler ağı nedeniyle uluslararası alanda yankı bulabilir. Ayrıca 28 Mayıs’taki ikinci tur seçimlerinde hangi aday galip gelirse gelsin, gündemi büyük olasılıkla bu konu belirleyecektir.
Sayın Erdoğan iktidardaki ilk 10 yılında Türkiye’nin şehirlerini dönüştüren ve milyonlarca insanı yoksulluktan kurtaran hızlı bir ekonomik büyümeye imza atmıştı. Ancak bu kazanımların bir kısmı son yıllarda erozyona uğradı. Ulusal para birimi 2018’den bu yana dolar karşısında yüzde 80 değer kaybetti. Geçen yıl zirveye ulaştığında yüzde 80’i aşan yıllık enflasyon düşmüş olsa da geçen ay hala yüzde 44’tü ve pek çok kişi kendini daha yoksul hissediyordu.
Ekonomik geleneksel görüş genellikle enflasyonla mücadele için faiz oranlarının yükseltilmesini gerektirirken, Sayın Erdoğan tam tersini yapmakta ısrar ederek faiz oranlarını defalarca düşürdü ve ekonomistler bunun sorunu daha da kötüleştirdiğini söylüyor.
Seçim kampanyası sırasında Sayın Erdoğan, düşük faiz oranlarının Türk imalatını ve ihracatını artırmak için ucuz kredi sağlayarak ekonominin büyümesine yardımcı olacağına olan inancını artırarak politikalarını değiştirme niyetinde olmadığını gösterdi.
Bu ayki bir seçim mitinginde “Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapana kadar durmadan çalışacağız” dedi ve ekledi “Bugün Türkiye’de emeklisinin, işçisinin, memurunun enflasyon altında ezilmesine izin vermeyen bir gerçeklik varsa, bunu sizlerle sırt sırta vererek başardık.”
Diğer mitinglerde faiz oranlarını düşürmeye devam etme ve enflasyonu düşürme sözü verdi.
Nisan ayında İstanbul’da destekçilerine “Faiz oranları düştükçe enflasyonun da düşeceğini göreceksiniz” dedi.
Seçimler öncesinde, hayat pahalılığı krizi pek çok seçmenin zihnindeyken, Sayın Erdoğan enflasyonun seçmenler üzerindeki ani etkilerini hafifletmeyi amaçlayan bir dizi pahalı politika başlattı. Asgari ücreti defalarca yükseltti, memur maaşlarını arttırdı ve düzenlemeleri değiştirerek milyonlarca Türk’ün devletten erken emekli maaşı almasını sağladı. Tüm bu taahhütlerin seçimi kim kazanırsa kazansın yerine getirilmesi gerekiyor ki bu da gelecekte daha fazla devlet harcaması anlamına geliyor.
Şubat ayında Türkiye’nin güneyinin büyük bölümünü yerle bir eden şiddetli depremlerin yol açtığı büyük hasar ekonomik stresi daha da arttırıyor. Mart ayında hükümet tarafından yapılan bir değerlendirmeye göre hasar 103 milyar dolar ya da bu yılın gayrisafi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 9’u.

Aynı zamanda hükümet, çoğunlukla döviz rezervlerini satarak Türk lirasındaki düşüşü yavaşlatmak için yoğun müdahalelerde bulundu. Merkez Bankası verilerine göre, Mayıs ayı başındaki bir hafta içinde rezervler 7,6 milyar dolar azalarak 60,8 milyar dolara geriledi ve bu yirmi yılı aşkın bir sürenin en büyük düşüşü oldu.
Sayın Erdoğan bu sorunu çözmek için Katar, Rusya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle Türkiye’nin merkez bankasındaki rezervleri desteklemeye yardımcı olacak anlaşmalar yaptı. Suudi Arabistan Mart ayında 5 milyar dolar depozito vereceğini açıklamış, Rusya da Türkiye’nin doğal gaz ithalatı için yapacağı ödemenin en azından bir kısmını seçim sonrasına ertelemeyi kabul etmişti.
Bu anlaşmaların çoğunun şartları kamuoyuna açıklanmadı, ancak ekonomistler bunların Sayın Erdoğan’ın ülkenin uzun vadeli mali sağlığını sağlamaktan ziyade seçimi kazanmaya odaklanan kısa vadeli bir stratejinin parçası olduğunu söyledi.
Birçok analistin beklediği gibi Sayın Erdoğan kazanırsa, çok az kişi onun rotasını önemli ölçüde değiştirmesini bekliyor.
İstanbul’daki Koç Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Selva Demiralp, “Mevcut hükümetin bunu düzeltmek için bir planı olduğunu sanmıyorum çünkü bu sorunların politika hatalarından kaynaklandığını kabul etmiyorlar” dedi ve ekledi “Mevcut hükümet için bir çıkış yolu göremiyorum.”

Sayın Erdoğan 14 Mayıs’ta yapılan seçimlerin ilk turunda oyların yüzde 49,2’sini alarak önde çıktı ancak tek başına iktidar olmak için gereken çoğunluğu sağlayamadı. Ana muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 45, üçüncü bir aday olan Sinan Ogan ise yüzde 5,2 oy aldı. Sayın Erdoğan ve Sayın Kılıçdaroğlu ikinci turda yarışacak.
Çoğu analiste göre, ilk turdaki güçlü performansı ve Pazartesi günü Erdoğan’ı resmen destekleyen Ogan’dan önemli miktarda oy devralma ihtimali nedeniyle Erdoğan daha avantajlı. Sayın Erdoğan’ın partisi ve müttefikleri de Meclis’teki çoğunluklarını koruyarak, Erdoğan’ın bölünmüş bir hükümetten kaçınmak için seçmenlerin kendisini seçmesi gerektiğini savunmasına olanak sağladı.
Sayın Erdoğan’ın statükoya bağlı kalması halinde ekonomistler para biriminin daha da düşmesini, hükümetin döviz çekimlerine kısıtlamalar getirmesini ve devletin faturalarını ödemek için döviz sıkıntısı çekmesini bekliyor.
Siyasi muhalefet kampanyasında, enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını yükseltmek ve politikalarının bizzat Sayın Erdoğan tarafından denetlendiğine inanılan Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yeniden tesis etmek de dahil olmak üzere daha geleneksel ekonomi politikaları izleme sözü verdi.

Ancak muhalefet partilerinin ekonomi danışmanları, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olması halinde, acil müdahale gerektiren bir mali durumu devralacağını söyledi.
Sayın Erdoğan’ın son aylarda yaptığı ek harcamaları yerine getirmenin yanı sıra, yeni yönetimin diğer ülkelerle yaptığı ve birçoğunun şartları net olmayan mali anlaşmalara da saygı göstermesi gerekecek.
“Siyasi şartlar nelerdir? Mali şartlar nedir?” diye soruyor muhalefet koalisyonunun bir üyesi olan Gelecek Partisi’nin ekonomi politikalarından sorumlu Kerim Rota. “Ne yazık ki bu rakamların hiçbiri Türkiye istatistiklerine yansımıyor.”
Muhalefetin iktidara gelmesi halinde, hükümetin mali durumunu güçlendirmek ve yatırımcıların güvenini yeniden kazanmak için hem kısa hem de orta vadeli planlara ihtiyacı olacağını söyledi. Ancak muhalefetin manevra kabiliyetini kısıtlayan, Erdoğan’ın partisi ve müttefikleri tarafından yönetilen parlamentodaki çoğunluk olacaktır.
“Çok güvenilir bir orta vadeli programa ihtiyacımız var, ancak soru şu ki, parlamentonun çoğunluğu AK Parti tarafındaysa, beş yıllık bir programı nasıl yönetebilirsiniz?” dedi Kerim Rota.
Haberin Kaynağı: https://www.nytimes.com/2023/05/23/world/middleeast/turkey-election-economy-president.html